DSP-ANAP-MHP KOALİSYON DÖNEMİ
DSP-ANAP- MHP koalisyon hükümeti döneminde Türkiye ağır bir ekonomik ve siyasi kriz yaşadı…
O sıralar en fazla oy oranına sahip Fazilet Partisi içerisinde de,büyük kongre öncesi yenilikçi- gelenekçi mücadelesi yaşanıyordu. Gelenekçi genel merkezcilere karşı, başını eski İstanbul Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan’ın çektiği yenilikçi hareketin mücadelesi, yurt içi ve dışı çevrelerce yakından izleniyordu. Yapılan kongre neticesinde Gelenekçi kanat az bir farkla kongreyi kazandı. Bir müddet sonra Fazilet Partisi kapatıldı. Yenilikçi kanat bazı demokrat olarak nitelediği kişileri de içine alarak, 14 Ağustos 2001 yılında Adalet ve Kalkınma Partisini (Ak Parti) oluşturdular.
Türkiye’nin uzun süre koalisyon hükümetlerince idare edilmesi, vatandaşı her partinin yapısı hakkında bilgilendirdi. Vatandaş parlamentodaki bütün partileri yaptıkları koalisyon hükümetleri içerisinde tanımış, Refah ve devamı Fazilet partisi dışında kimseye güvenmiyordu… Ancak bu çizginin iktidar olmasını, ne ABD, ne işbirlikçileri, ne de Kemalist kesimler istemiyordu. 2002 Kasım ayında ülkede genel seçimler yapıldı, genel seçimlerde parlamentoya Ak Parti iktidar, CHP ise muhalefet partisi olarak girmiş oldular. Seçmen,yıllardır seçtiği ve kötü idareye maruz kaldığı diğer siyasi partileri,siyasetin dışına süpürmüş oldu.
Ak Parti ülke sorunlarını (3 Y) olarak isimlendirdiği bir formülde toparlıyordu. Bunlar; Yoksulluk-Yolsuzluk ve ülkedeki yasaklardı. Ayrıca din, mezhep, ırk, bölge milliyetçiliğinin yapılmasına karşıydı. Herkes devletin imkanlarından ve demokrasiden eşit davranmış olacaktı. Böylece Ak Partinin Türkiye partisi olmasının yolu açılacaktı. Nitekim hükümetin ilk icraatı,doğu ve güneydoğuda sürdürülen, bölge halkının can ve mal güvenliğini tehdit eden,OHAL yasasının kaldırılması olmuştur. Bununlada yetinilmemiş, devlet eliyle bölgede büyük bir kalkınma hamlesi başlatılmıştır.
Meseleyi kökten çözmek maksadıyla başlatılan çözüm süreci, ABD, komşu ülkeler, PKK ve çözüm sürecine karşı çevreler tarafından bozulmuştur. Ekonomide önemli atılımlar sağlanmış, halk Tayyip Erdoğan’a ve Ak Partiye kısa sürede benim partim diyerek sahip çıkmıştır. Halkın memnuniyet duyduğu bir dönemde, yine asıl mesele laiklik olmak üzere parti hakkında kapanma davası açıldı. Partinin kapanmasını isteyen ABD ve laik kesimler, milletin Tayyip Erdoğan’a sevgisini ve desteğini görünce bu sevdadan vazgeçtiler. Tek parti iktidarının gücünden faydalanmak isteyenler, partiye küfür etmiş olsalar dahi partiye doluştular ve kendilerini en büyük partili olarak ilan ettiler.
Partinin her kademesinde görev aldılar. Görev almaları önemli değil, partinin altına döşedikleri raylarla partinin hedefini saptırdılar. Önceki partilerini menfaatleri doğrultusunda eriten bu çevrelerin amacı, şimdide menfaatleri uğruna Ak Partiyi eritmekti. Gelenler bize benzeyeceğine, biz gelenlere benzedik. Gelenlerin particiliği ve siyaseti nefsimize hoş geldi, ancak sefa getirmedi..Partinin içine ediverdiler. Bizde nefsimize hoş gelen bu yapılanlara sessiz kaldık. Haliyle süre içerisinde adamlar bizi de eritmeye başladılar. Bu ara siyasi ve adli konularda ciddi hatalar yapmaya başladık. Halk bu durumdan da büyük rahatsızlık duydu. Ancak biz kişisel menfaatler karşısında yine sessiz kaldık. Tek başına iktidar olma yeteneğimizi kaybettiğimizde ise MHP ile ortaklık yapmaya karar verdik. MHP ile bir araya gelmemiz,öncelikle Türkiye partisi olma özelliğimizi ortadan kaldırdı. Ülkenin demokratikleşmesinde engel teşkil ediyor. Batı piyasa ekonomisinin uygulanması ve yatırımlar konusunda demokrasi ve hukuk ilkeleri doğrultusunda davranmamızı istiyor, ancak bu gomonos işi diyen ortaklarımızca engellenmiş oluyor. Türkiye’nin kurtuluş reçetesi halen (3 Y) formülü ile mümkündür. Halkın sırtına binilerek ne ekonomi düzelir, ne de seçim kazanılır. Sağdan soldan partiye katılımlarla ekonomi, hukuk, demokratikleşme meseleleri çözümlenmez.
Taşıma su ile değirmen çarkı dönmez. Muhalefete bazı konularda devletin gücü sayesinde yaptırımlarda bulunulması, halka iktidarın güçsüzlüğü olarak yansır. Her şeye rağmen diğer partilerin oturdukları zayıf ilke ve karakter yapıları,halka güven vermiyor. Ak Partinin en büyük şansı,Tayyip Erdoğan’ın genel başkan olarak partinin başında bulunması ve partiye hakim olmasıdır. Şimdiye kadar parti çalışmalarında ve seçimlerde bütün yükü A’dan-Z’ye Tayyip Erdoğan’ın omuzlarına yükledik. Şu anda partinin kuruluş ruhu ve tek başına iktidar olma gücünü sağlayabilecek güç yine Tayyip Erdoğan’dır. Tayyip Erdoğan’da bizler gibi etten, kemikten bir insan. Nefislerimizi bir kenara bırakıp, doğru bir strateji doğrultusunda, Erdoğan’ı fazla yormadan,onun etrafında bir araya gelip toparlanmalıyız.
Bence bunun dışında çözüm aramak zaman kaybıdır. Önümüzdeki kongreler adım atmamızda bir fırsattır. Allah (cc) Ak Partiyi kuruluş ruhuna kavuştursun. AMİN
Yorumlar
Kalan Karakter: